A
Admin
Yönetici
Yönetici
Dilekler yazıldı gül fidanına bağlandı. Ateşler yakılıp üstünden atlandı. Kimi ev istedi. Bazıları araba çizdi bir kağıda... Ayşe teyze oğlunun legosundan apartman yapmış bahçeli köpeği de var kulübesinde... Melek abla yakışıklı bir kocam olsun diye bir adam çiziktirmiş kağıda... Kabul olursa çöpten adam ile evlenecek. Fatma yenge şu romatizmadan kurtulayım yazmış. Sağlık, aşk, para istemişiz. Oysa huzur ve mutluluk isteyenlerde var. Ne dilemişseniz kabul olsun. Şimdi dilekler toplanıp denize atılacak. Yarınlar için umudumuz var. “Her şey geride kalsın. Yeni bir başlangıç olsun.”Bir Hıdırellez Gecesini daha atlattık. YA ÜÇ FİDAN? Peki 53 sene önce içimizde yanan ateşin üstünden atlayabildik mi? O üç fidanın boynuna dilekler asmak yerine yağlı ur... Uff ufffff... 6 Mayıs 1972 birçok kişi için unutulmaz bir gece ve kalbimizde yaradır. Attila İlhan o anın duyguları ile kaleme aldığı şiirinde şöyle der... “O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız” Üç Fidan... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan... İdealleri uğruna öldüler ama sembol oldular. Kendilerini hiç düşünmeden halkın geleceği için mücadele ettiler. “Elbette Türkiye’de de en uzun koşuysa devrim o onun en güzel 100 metresini koştu” Can Yücel “Aşk olsun sana çocuk” şiirinde ne güzel demiş. Edip Akbayram’ın sesi kulaklarımda çınlıyor. Şimdi beraberce türküler söylemeye devam ediyorlardır belki... Ben, Onların hikayeleri ile büyüm. Ama yaşananlar gerçeklerdi. Onlar kahramanlarımızdı. Tam bağımsız Türkiye için mücadele ettiler. Deniz Hukuk, Hüseyin İdari Bilimler,Yusuf Fizik okuyordu. Gençlerin çoban yıldızıydılar. Türkiye sevdalısıydılar. Sosyalist, koministiler. Tam bağımsızlık ve halkın kardeşliğini istiyorlardı. Mutlu ve refah bir yaşam hayal ediyorlardı. Gelirin eşitçe bölündüğü bir sistem hayal ediyorlardı. Amerikalı askerleri denize döken gençlerin başındaydılar. Kimsenin canına kıymadılar ama kimse onları dar ağacına sürükledi. O yargıç, savcı, meclisteki milletvekilleri unutularak kimse oldu. Onlar ise güneşin çocukları, yolumuzu fikrimizi aydınlatan üç fidanımız olarak kalbimizde yaşamaya devam etti. Darağacına giderken Deniz son dileği olarak Rodrigo’nun Gitar Konçertosunu dinlemek istedi. Tüm mahkumlar ıslıklarla eşlik etti. Benim yaş grubumun ezbere bildiği melodiyi yeni nesil de UZAK ŞEHİR dizisi ile öğrendi. Yılın efsane dizisinde çalan o şarkı içimizi titretiyor. “De Mardin” Babasına yazdığı mektubunda Deniz’in dediği gibi “İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.” Henüz 25 yaşındaydılar... Devrimciliklerinin olanca ateşiyle bizleri kucakladılar. 24 arkadaşı ile Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenlemek, örgüt kurmak, Amerikan Filosunun denizcilerini, onların şehre destek için değil genelevde Türk kadınları için geldiklerini ifade ederek, denize dökmek, üniversitede özgürlük isteyerek rektörü rehin almak gibi suçlar işlediler. Emperyalizme karşıydılar. NATO’ya Hayır diyorlardı. Yılmıyorlar ve protesto gösterileri yapıyorlardı. Yoldaşlardı. Arkadaşlardı. Herkes ile elele vermek istiyorlardı. Savaşsız sömürüsüz, halkların kardeşçe yaşadığı bir dünya hayal ediyorlardı. Yeşil parkaları ve postallarıyla gençlerin askerleriydi. İşçinin, emekçinin hakkını almasını istiyorlar onların yanlarında yer alıyorlardı. İsrail'e kafa tutup, Filistine bile gittiler. Mustafa Kemal’in askerleriydi onlar... Tam bağımsız ve demokratik Türkiye için yola çıktılar. Hukuk okuyan bir öğrenci olan Deniz adalet istiyordu kısaca... Yaşasalardı ne olurdu? Tarih okurken hep konuşulur. Mustafa yaşasaydı yükseliş dönemi daha mı uzun olurdu? O yerine, bu padişah olsa falan diye... Denizler yaşasaydı değişir miydi? Bazı arkadaşları gibi liboş olmayacakları kesin. Gençken sosyalist olup, sonradan kapitalist olan birkaç kişi var. Sanmıyorum. Onlar hep mücadele ettiler. Devrim onların vazgeçilmeziydi. “Pişmanız” deselerdi asılmazlardı zaten... Onlar ülkenin üstünde parlayan yıldızlardır. Yaşasın halkların kardeşliği... Yaşasın hür ve bağımsız Türkiye... Ne geçmiş tükendi ne yarınlar Hayat yeniler bizleri... Geçse de yolumuz bozkırlardan DENİZLERE çıkar sokaklar... RADYO EGE’de SILA söylüyor. Denizlere çıkıyor tüm yollar onlar kalbimizde... Murathan Mungan ne güzel yazmış. Yıllarca Derya Köroğlu sesiyle yüreğimize yerleşmiş bir şarkı... Deniz, Yusuf, Hüseyin... ÜÇ FİDAN, saygıyla anıyoruz... ** SILA HASRETİMİZ BİTİYOR... Geçen akşam Sıla ile muhteşem bir konserle İzmirli hemşerileri ile buluştu. Öncesinde basın toplantısında bir araya geldik. Çok yakında “İzmir” şarkısının geleceğinin müjdesini verdi. Yeni albüm sonbahara yetişecek ancak yazın sıcak aylarında da albümden birkaç şarkı yayınlanabilir. 18 yıldır aramızda olan Sıla şarkıları ile yolumuzu aydınlatıyor. Sadece kendi şarkıları ile değil sevdiği şarkıları saygı albümlerinde de seslendiriyor. Aşkın notaları onun sesinde buluşuyor. MY WAVE SİZİ ÇAĞIRIYOR... Denizden bahsederken, dalgayı es geçmek olmaz... Bostanlı’da deniz kokusu eşliğinde “efsunlu” bir mekanda kahvenizi yudumlarken hayal ötesi bir butikte alışveriş keyfine hazır mısınız? Çok sevdiğim gazeteci büyüğüm Ünal Ersözlü’nün eşi Efsun Ersözlü Bostanlı’da yeni nesil butik My Wave’yi açtı. Oldukça renkli bir gecede gerçekleşen açılışla hayatımıza giren My Wave’nın bereket getirmesini diliyorum. Hem butik hem de cafe... Güzel bir ikili olmuş. İlginç ve özel tasarımlar bulmak mümkün. Markaların ikinci elleri de var. Hadi bir deniz havası alın. Kahveler, çaylar sizi bekler... Dostluklar pekişsin, yeni tasarımlar keşfedilsin. Efsun, sihirli gülüşü ile sizi karşılayacak. Ayrılmak istemeyeceksiniz... Annenize güzel bir hediye almayı da unutmazsınız değil mi? ANNELER GÜNÜ... Hafta sonu anneler günü... Anne hayatımıza yol çizen rehber... İlk meleğimiz... Koruyucumuz, kollayanımız... İyi ki varsınız. Pazara kadar bir yazı daha yazarım ama minik bir dokunuş yapalım. Annem, gününü şimdiden kutluyorum. En güzel şarkılar bu hafta RADYO EGE’de annelerimiz için... Hepiniz gönlümüzde bir’inci’siniz KURUMUN İNCİSİ AYŞEGÜL... Ayşegül Koç’un günüydü. İlk tanıştığımız anı hatırlıyorum. Ege Tv’de yeni başlamış sıcak, şirin bir kadın... “Merhaba ben Ayşegül... Tunç Bey değil mi? Gece Bülteni’ni sunacağım bir de SORA SORA programı varmış. Konukları siz ayarlıyormuşsunuz” “Hoş geldin. Evet... Haftalık listeyi veririm. Bazı günler sabit konuklarımız var zaten... Olağanüstü bir durum olup değişirse bilgilendiririm.” “Teşekkürler... Kostüm ve kuaför konusunda ne yaparız?” “ Sen halledersin. Halledemezsen bakarız... Tunç de lütfen...” Evet bu kısa diyalogla hayatıma girdi. Sık sık olağanüstü durumlar oldu. Bazen birkaç saat önce değişiklik oldu ama sanki günler öncesinden o konuk için hazırlanmıştı. Ona “şu konu için çağırdım” dersin. O yeter... Mükemmel bir yayın çıkarır. Ege Tv’nin son günlerinde haber akışını Tayfun, ben, Ayşegül yapardık. O kurumun İncisiydi. Ege Tv kapanınca Tvden’e yönlendirmiştim. Sonra Son Mühür’e çağırdık. Cengiz Duyar zorla getirdi. İyi ki de geldi. 5 yıldır burada da beraberiz. O sabah neşemiz. Ne kadar sıkılsa da belli etmez. Hep gülümseyen yüzü ile parlayan bir yıldızdır. Yayından çıkan her konuk “iyi ki Ayşegül sunucunuz bizi çok rahatlattı” der. Kurumun yüzü olarak, dış sunumlarda da bizi temsil eder. Onunla daha nice başarılara imza atacağız. İş dışında da dosttur. Yıldızların durumuna göre bizi yönlendiren yıldız bakanımızdır o... İyi ki doğdun. İyi ki yolumuz keşişti. Rakiplerin transfer ataklarına rağmen yuvada kalan, yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışan Son Mühür’ün İncisi Radyo Ege’nin haber sesi, yoldaşımız, Boramızın eşi, güler yüzlümüz, eleştirmenimiz, genç meslektaşlarının ablası, öğreteni Ayşegül Koç Küçükerbaş daima mutlu ol! AÇIN RADYONUZUN SESİNİ... Radyo Ege’de Yeni Türkü söylüyor. Derya Köroğlu insanı rahatlatan sesiyle FIRTINA... “Ne geçmiş tükendi ne yarınlar hayat yeniler bizleri geçse de yolumuz bozkırlardan denizlere çıkar sokaklar... Yıllardan sonra yollardan sonra şarkılar söylüyor çocuklar... Yeniden yanyana onlar...” DAİMA GÜLÜMSEYİN...